top of page

Siyah Beyaz Hayatı, Rengarenk Tablolarıyla Fikret Mualla Saygı

  • Yazarın fotoğrafı: intothesanat
    intothesanat
  • 30 Nis 2020
  • 2 dakikada okunur

Yaşadığı dönemde hak ettiği değeri ve ilgiyi bir türlü bulamayan, hatta Abidin Dino ile birlikte sanatçıların paraya muhtaç olmalarını dilenerek protesto eden, resim yaptırmanın zengin cemiyetlerin lüksü olduğunu düşünüp ‘’..öyle ise ben bu lebbeykçi ruhlu cemiyette, şüphesiz ki bir ucubeyim’’ diyen ama boyun eğmeyen, bohem ve çalkantılı bir hayatı olan, aşık olduğu kadını tavlamak adına Picasso’nun hediye ettiği tabloyu satarak on beş gün ‘’parayı güzel yedim ha’’ diyeceği bir tatile çıkan, sıradışı bir ressam Fikret Mualla SAYGI...

1903 yılında İstanbul’da Moda’da doğdu. Mehmet Ekber ve Emine Nevber’in kız bekledikleri fakat erkek olunca yine de Mualla ismini koydukları oğulları. Fikret ismi ise, babasının Tevfik Fikret’e olan hayranlığındandır. Çocukluğu Kadıköy’de geçen sanatçı, yatılı olarak Galatasaray Lisesi’nde eğitim gördü. Yatılı bir okula gitmesine sebep olan şey ise, aşkından derslerine vakit ayıramadığı futboldu. Fakat bu futbol aşkı, sağ ayağının kırılıp hayatının sonuna kadar topal olmasına yol açtı. Yatılı okulu ise onun için oldukça kötü sonuçlandı. Burada İspanyol Nezlesi kaptı ve annesine bulaştırarak genç yaşta ölümüne sebep oldu. Fikret Mualla bunun vicdan azabını ve suçluluğunu hiçbir zaman atamadı üzerinden. Babası, annesinin ölümünden kısa bir süre sonra evlenince bunu kabullenemedi.

“Ben, Galatasaray’da yatılıydım. Babam, anamın eti toprakta çürümeden geceleri eve uygunsuz bir kadın almaya başlamış! Bunu hizmetçiden duyunca, bir gece mektepten kaçtım. Ölümünün acısı henüz kalbimde küllenmemiş olan anamın yatağında bir yabancı kadını görmek değil, hayal bile etmekten ürperiyordum. Babamın bu davranışı kalbimi hançerledi. Evde bu yabancı kadını bulunca, bir yumrukta kulağını patlattım. İşte babamla aramdaki ilk uçurum, böyle başladı…’’

Fikret Mualla bu dönemde ilk kez akıl hastanesinde yattı. Bu ilkti ama son olmayacaktı. İsviçre’de mühendislik eğitimi aldı, orada maddi sıkıntılar çekti. Resme olan ilgisini fark edince Münih’e gitti ve daha sonra Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Fakat Almanya’da haşır neşir olduğu tek şey resim değildi. Alkol de buna dahildi.

Fikret Özdemir 1936’da yurda dönen sanatçının Beyoğlu’nda bir karakolda işkence gördüğünü şu şekilde anlatır: “Sürekli bir polis korkusu, takip edilme korkusu, öldürülme korkusu, ölene kadar da hiç yakasını bırakmadı.’’

Sanatında hiçbir akıma bağlı kalmayan Mualla daha sonra Paris’e gitti. Burada Picasso ile yakın bir dostluk kurarak aslında eğlenceli bir vakit geçirdi ve sonunda kendisi gibi ressam Hale Asaf’a aşık oldu fakat karşılık bulamadı. Birkaç ay içinde de tekrar hastaneye yattı ama resmi asla bırakmadı. Hiçbir ekolün arasında sıkışmadı.

‘’Bütün akımların dışındayım. Boynunu eğ diyorlar. Eğmiyorum yağma yok. Ne ileri gidiyorum ne geri; orta yerde kalıverdim.”

1967 yılının 20 Temmuz’unda dinlenme evinde ölü bulunan Fikret Mualla’nın maddi ve manevi zorluklarla geçen oldukça zor bir hayatı vardı. Geriye sanatından başka hiçbir şey kalmadı.

‘’Bakmakla görmek, apayrı şeyler, insanoğlu dünyaya bakar durur ama onu kırk yılda bir 'görür', o da göreceği tutarsa, görmek; gerçekten görmek, anlamaktır. Anlamaksa seyrek ulaşılan ışıklı bir nokta’’. Umarım o ışıklı noktaya bizler de varabilir, gözümüzün önündeki her bir değeri görebiliriz.

 
 
 

Comments


Yazı: Blog2_Post

Abonelik Formu

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

  • Instagram

©2020, intothesanat tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page